Sosyal Medya

Makale

Van’da Yarma Şeftali Yetiştirememek

Bir gönül insanı hutbede babasının gayretinden söz ediyordu; “Babam Bursa’nın yarma şeftalisini çok severdi. Van’daki bahçesinde bu yarma şeftaliyi yetiştirmek için getirttiği fidanlardan istenilen verimi elde etmek için Bursa’dan toprak getirtti. Van’ın gittikçe soğuyan ikliminden fidanlar etkilenmesin diye yaptırdığı seraya, Bursa’da hava kaç dereceyse o ısıda sabitlemek için klima sistemi bile kurdurdu. Bu konunun uzmanlarının direktiflerine harfiyen uydu. Ama tüm gayretine, bitmez tükenmez harcamalara rağmen Bursa’nın yarma şeftalisini yetiştirmeyi başaramadı. Ortada bir şeftali vardı ama ne tadı, ne de görüntüsü yarma şeftaliyi andırmıyordu. Üstelik melez bir ırk dahi oluşturulamamıştı.”

Olmayacak duaya amin denecek bu beyhude çaba, İslamcılık serüvenimin en iyi özetidir desem yeridir. 1979 yılında biz de yaşadığımız şehrin havasına, suyuna, toprağına, iklimine bakmadan bahçemizde Erzurum Aşkale’nin buğdayını ve bunun yanına Kahire’nin pamuğunu ektik. Bereketli hasatın yapılacağı harman şenliklerinin hayaliyle ailemizin ve çevremizin uyarılarına sırt döndük. Tüm gayretimizi ve imkanlarımızı bu yola tahsis edip o güne kadar önem verdiğimiz her şeyi ikinci plana ittik. Ama tüm çabamıza rağmen salınan buğday başaklarından eser yoktu. Sonra bu hezimeti bir imtihan sanıp daha çok çalışıp vaktimizin çoğunu Aşkale'linin gösterdiği yolda heba ettik. Darbeye bile aldırmaz tutumumuza rağmen Aşkale buğdayı yetiştirmeyi başaramadık. ‘Buraya başka ne ekelim de bu kadar gayret boşa gitmesin’ diye sesli düşününce Aşkaleli tarafından tarddedildik. O sıralar tanıştığımız Of Hayrat’lıya olan hayranlığımız, Of’un çayını ve yanında Medine hurmasını yetiştirme girişimiyle sonuçlandı. Of Hayrat’lı buna mani olmaya çalışmasına ve İstanbul’da bunlar yetişmez uyarılarına kulak asmadık. Hatta onu kaybettikten sonra dahi Of’un çayını  ve Medine hurmasını yetiştirme çabasına devam ettik ama bu da neticesiz kalmaya mahkumdu.

Yılların verdiği tecrübeyle ne ekeceğimizi düşünürken o sıralar esen Malatya rüzgarının da tesiriyle şekerpare kayısı fidelerini dikip ürün bekler olduk. Ama olmuyordu. Ortaya çıkan ürünün ne tadı ne görüntüsü Şekerpareyi andırmıyordu. Samimiyet zannettiğimiz düşüncesiz gayretimiz ile ‘Fırkayı Naciye’ isimli bahçemizde, Samsun’un tütününü, Develi’nin girebolusunu, Pülümür’ün mantarını yetiştirme çalışmamız da sonuçsuz kaldı. Üstelik itikadi mezhep uyarıları ve Abd kotaları yüzünde Tahran’a ait hangi ürünlerin yetiştirileceğini düşünmeyi bile bidat saydık. Postmodern darbeden hata can kaybına uğratan depremlerden bile etkilenmeden gösterdiğimiz büyük çabalar bizi üretici kılamadı. Yan bahçelerde üretilen ürünler de aslına uygun yetişmediği halde, onlar diğer bahçelerin ürünün kalitesizliğiyle uğraştıklarından kendi ürünlerini değerlendirmeye bir türlü fırsat bulamadılar.

Ama her şey ‘hasale’ kökünden türeyen Müstahsil(üretici yetiştirici) kelimesiyle Tahsil görmek(yetiştirilmek) kelimelerini birbirine karıştırmamızdan başımıza geldi. Usul hatası, uygulamadaki tüm yetiştirme çabamıza rağmen yetişemeden (tahsil göremeden) bir ömrü heba ettik. Ne yazık ki bir sonraki nesile, nasıl tahsil görmesi gerektiğini aktaramadığımız gibi bu toprağa uygun ürünün nasıl seçilip yetiştirileceğine dair tecrübelerimizi de devredemedik.

Bugün kafamızı kaldırıp bu İstanbul denen şehrin toprağına, havasına suyuna göre ne yetiştirilir diye bakmaya çalıştığımızda, ne gökyüzü görünüyor, ne boş toprak parçası kalmış, üstelik su, Melen çayından borularla getiriliyor. Bugüne kadar bize yol göstermeyi kendine dava edinmiş Anadolu’nun çeşitli yörelerinden gelmiş önderlerse(!), bu günün popüler ürününü, yeni ekipleriyle her yere diker olmuşlardı. Banka kredi destekli, 9 şiddetindeki depreme dayanıklı, havuzlu, çok katlı, kalıcı konut adlı bu çok kazandıran ürün, Anadolu menşeli namlı mücahitleri önce müteahhit şimdilerde ise her şeye müsait hale getirdi…

Bizse buralardan hicret edip bir Anadolu kasabasına yerleşmenin hayaliyle yaşar olduk.

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.